29 Aralık 2007 Cumartesi

Tıraş


Babam keserdi saçlarımı küçükken, bu hiç hoşuma gitmezdi kimin gider ki? babası kuaför olmadıkça. Üstelik bunu bir kağıt makasıyla yapardı. Aslında gene merhametliydi tavşanlı makaslardan kullanmıyordu. Aslında yoksul olduğumuzdan değil, karşılayacak parası vardı çünkü; belki bunu yaparken anlatılmaz da bir zevk yaşıyordu. Belki babasının ona yaptıklarını o da bize yapacaktı. Bir keresinde atari salonuna girmiştim. Altımda teyze kızlarının verdiği fıstık yeşili pantolon vardı. Atari salonunun sahibi Erol amcanın oğlu ve yanında kendi gibi bir yengeç daha o pantolonu nerden aldın dediler çok aradın mı? O an anlayamıyorsun tabi aldığım yeri tarif etmek istedim. Ama yok tabi. Erol amca Erol Taş'a inanılmaz benziyordu. Filmlerdeki o kötü adam rolünün etkisinden kurtulamayan işgüzar yurttaşların dışarda gezerken onu taşladığını anlatıyordu bir bültende şaşırarak. Erol amca da oğlu da ayrı bir filmdi.

14 Haziran 2007 Perşembe

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı

Cenk ederek almışız İstanbu'lu kefereden,
Şehir artık üçkağıtçının, madrabazın elinde.
Şimdi muhtar seçmezler beni aday olsam Fatih'den,
Nasıl geri alsak kenti bu eşşoğlu eşşeklerden...

Fatih Sultan Mehmet - 2007

11 Haziran 2007 Pazartesi

Gugıl amcasından küçük emraha büyük kıyak

küçükken biz o kadar fakirdik ki; mahallemizde gökkuşağı bile siyah-beyaz çıkardı.

7 Haziran 2007 Perşembe

Dal rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere


"İnsan sevdiğini üzer.İnsanı üzen de hep sevdiğidir aslında." (F.C.)

1 Nisan 2007 Pazar

Paradox


*’Uçmak için kanatlara ihtiyacın yok.’ Sözünün doğru olması için her şeyini verirsin.İnsanlar tutsak olsa da kelebekler özgürdür bunu biliyorsun.Sen de bir şeylerin esiri olmuşsundur farkında olmadan.Cep telefonun olmadan çıkamazsın.Saatini unuttuğun tüm gün aklındadir Her elini uzattığında onu da görmek istersin.Otomobilin olmadan sanki ayakların kesik.’Ayakkabım olmadığı için üzülürdüm.Ta ki ayakları olmayan birini görene dek.’Bir de bu var…

Cebinde 1000 Lirayı geçikse paran kralsın, şehri satın alabilirsin.Ama

Sen işin değilsin.
Sen bankada ne kadar paran olduğu değilsin.
Sen sürdüğün araba değilsin.
Sen cüzdanındakiler değilsin.
Sen üstündeki kıyafet değilsin.
Sen şarkı söyleyen, dans eden dünyanın b*kusun.

Bu ne kadar da doğru.Bazen bu hisle yürürsün üstün çırılçıplak oluverir…Kaleminle kağıdınla.’Acele etme bırak şehir kendiliğinden aksın ayaklarımızın altından.’
Sonra gezerken sevgilinle yan yana; yana yana değilsindir aslında…Yolun karşısında kaldırımda yalnız yürüyen çocuğa ilişir gözün.O da size bakıyor.’Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim başka bir insan olarak uyanabilir miydim?’ Ellerin kayıverir sevgilinin ellerinden.Mücadele verirsin gitmemek için…Hayalet Filmi’ndeki gibi sıyrılırsın parmaklarından.O yalnız yürüyen çocuksundur artık.
Bazen birisine ‘hayatım’ dersin aslında hiçbir şeyindir.Sonra bir bakarsın ki gerçekten hayatın olmuş.
Yalnız da yürüsen bırakmıyor işte seni bu kent yosmaları.Her yerden kesiyorlar, sırnaşıyorlar mütemadiyen.Hezeyanlardan bıktın, onları yatağa atma telaşlarından.Zaten ömrünü o gösterip de vermeyen kahpeler yemedi mi?İstemiyorsun artık.’Benim fahişelerle işim olmaz.Onların sadece güzel parfümlerini koklarım.’ Deyip geçiyorsun önünden vitrini; sana anıları değil soğuk mankenin 2. El giysilerini satan mağazadan.
Bir sokak çalgıcısı sağında senin gözün kameran gibi, hani filmlerde olur ya öyle işte.Yaklaşıyorsun 1 Lira attın baş parmağınla vurarak.Düşüyor önündeki kutuya sen uzaklaşarak.Kafa sallayarak selamladı seni çalmaya devam etti … ’Müzisyen sana tüm notaları çalıyor fakat onları yaratan duyguyu veremiyor bu gece nedense.’Kahretsin bu şehir gene ağız dolusu kusmuğu hak ediyor…
‘Çoğu zaman babama acıdığımı hissederdim, ona sevdiğimi söylemediğim için.Aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye ihtiyacım, onun duymaya ihtiyacından daha fazlaydı.’
Baban hep yalnızlıktan kaybettiğinden söz ederdi sana.Düşünürsün aslında insan hep yalnızdır bu hayatta.Sonra bir söz daha gelir aklına; tabi ya dersin ‘Tek başımayım, yalnız değilim.’
İsmini 'Merin' koyduğun tüylü hayvancıkla baş başa kalacaksın, onunla yatacaksın gecenin sonunda.Çok zor bu kadar gürültünün arasında sessizce haykırmak.O bile anlamaz artık seni, yalnızlığını.Sene iki bin yedi, paradoxları bitiremedin!’Hiç kimseyle yatamam ruhum kabul etmedikçe.’ Gene olmadı değil mi?İşte yine hüzün, ellerimin arasında yok yüzün!

30 Mart 2007 Cuma

IKEA


*Bugün işyerine bir müşterimiz geldi.Otomobiline LPG taktırmak için.Beyaz bir Renault 12.Yaşlı, kısa boylu, sempatik bir amca.Muhabbet açılsın diye işlerin nasıl olduğunu sordum.Mobilya atölyesi varmış, kapatmış.Oğlu da yanında çalışıyormuş, o da ayrılmış.’IKEA’ya girdi oğlan şimdi.’ Dedi ve ekledi ‘Ben de boştayım.Küçük esnaf işte ne yapsın adamcağız.
Bir bültende dinlemiştim.Bir ekonomistti sanırım.’Eğer sinekseniz ağa takılırsınız ama mermi iseniz yırtıp geçersiniz.’ Diye…Aldoux Huxley’in ‘Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın.’ Ina benzedi bu.
Bu olay beni o kadar sarstı ki.İnsanlar mobilya devi IKEA’dan ürün almayıp bu adamı destekleselerdi oğlu da böyle itin köpeğin yanında çalışacağına kendi işinde çalışırdı.
Fight Club’da da geçiyor ya; ‘Diğerleri gibi IKEA’nın kölesi olmuştum.’…

25 Mart 2007 Pazar

Benzinci


*Petrol Ofisi’ne yanaştım.Otomobilimiz lpgli ama benzin de harcıyor ilk çalıştırmada.Bu yüzden yalnızca benzin almak için girdim.20 Lira bozuk ayarlamışım.20 abi dedim kafamı tam kaldırmadan.Bağlarken pompayı bir baktım kızmış görevli.”Pardon ben sizi fark etmedim.” deyip özür diledim.”Olsun önemli değil.” dedi.Buna rağmen bana iyi davrandı.Fakat bozukları verdiğimde “Sen bunları saydın mı?” dedi.”Saydım ama siz gene de sayın” dediğimde.Kafasını salladı ve ayrıldım oradan.
“Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışından belli eder.”diye bir söz var.Başta o bana büyüklük yaptı tamam da ben ona siz derken o bana sen demesi de ayrı bir muamma sanırım…

Pilavcı


*Bugün beyaz bir kartal geldi.45 yaşlarında bir adam.Ben gaz ayarı yaparken bana ne sorsa abi diyor.”Abi havayı neden kapattın, Abi gazı neden açtın.”Sordum pilavcıymış.Kartalın arkasında satıyor.Tavuklu 2.5 normal 2 Lira.Nasıl pilav yapılır dediğimde “Uzun hikaye.“ dedi pek bezgin.Israr ettiğimde anlatmadı.Otomobilinin motorunun zayıf olduğunu söyledim.Yeni yaptırmış.”Kazıkladılar beni o zaman.” dedi.Bezginliği bundan olsa gerek…

24 Mart 2007 Cumartesi

Hurdacı


*Bugün eski püskü açık mavi boyası soluk Austin marka külüstür eski bir kamyonet geldi. Ama adam bir neşeli, yanında oğlu var.Hoparlör ve mikrofon sistemi de araba gibi eski tip çevirmeli telefonların avizesinden.Belli bunlar hurdacı.Kasada eski püskü anıları var, hayatları var insanların.Vermişler 3-5 kuruşa bu yoksullara.Aslında paha biçilmez onlara ama.Acımamış eskici ekmek davasına…
Aldım elime mikrofon çalışmıyor.Bağladı çocuk başladım serviste bağırmaya : “Haydya badadiyaz guru zovayn, hayda söğüşlük domat sağlam domat.”(Duvara atsan duvar kırılır öyle domat)” Başladık gülüşmeye, öyle gülüştük ki.Hep yapmak istemişimdir.

23 Mart 2007 Cuma

Pazarcı


*Bugün işyerime bir pazarcı geldi, gariban belli. Beyaz bir Skoda. Arabanın kasasında büyük bir el arabası.Ne işe yaradığını ben sordum o anlattı.Pazarın kalabalık noktasındaki tezgaha malları taşıyormuş.Adamın arabasından, tezgahına.Ve bunu yalnızca 2 Lira karşılığında yapıyormuş.Acıdım adama.Gaz filtrelerini 10 Liraya değiştiriyoruz normalde biz.Ondan 5 alacağımı söyledim.En son giderken “Hadi 3 ver yeter.” dediğimde enstantaneyi yapıştırdı.”Cebimde 6.100 vardı.Kara kara düşünüyordum, 5 sana verince nasıl sigara alacağımı.” Biz farkında olmadan düşündük yerinize efendim.”